TarihTürkiye

Bir Proleter Şenlik Olarak 15-16 Haziran

51 yıl önce Türkiye proletaryasının en ileri parçaları İstanbul ve İzmit’te sermaye devletinin kurduğu tüm barikatları yerle bir ederek şehirleri işgal etti. Yıkılan sadece sermaye devletinin asker ve polisinin kurduğu barikatlar değildi; proletarya eylemiyle sermayenin sınıf içindeki işbirlikçilerinin sarı sendikacıların kurduğu farklı türden barikatları da yerle bir etmişti.

Proletaryanın Türkiye tarihindeki en güçlü eyleminin gerisinde, 1960’larda dünya çapında esen devrimci rüzgarlar ve ülkede proletaryanın gelişen mücadele ve örgütlenme hamleleri vardı. 31 Aralık 1961’de Saraçhane’de 150 bin kişinin katıldığı büyük işçi mitingiyle başlayan süreç, 3 Mayıs 1962’de yapılan bir eylemle yeni bir boyut kazanmıştı. Böyle olduğu için gazeteler 4 Mayıs’ta bu eylemi, “Çıplak Ayaklılar Mecliste” manşetiyle duyurmuştu.

Yapı-İş Sendikasında bir araya gelen işçiler, işsizler yaşadıkları sıkıntıların görünür olması için bir eylem yapma kararı almış ve 3 Mayıs’ta çoğunluğu o sırada işsiz olan 5000’den fazla işçi meclise yürümüştü. Proletarya 1961 ile 1963 arasında, 16 grev, 6 oturma eylemi, 7 sakal grevi, 17 miting ve gösteri, 126 bildiri ve demeçle birlikte toplam 186 eylem gerçekleştirmişti. 1963 yılında çıkarılan 274 sayılı Sendikalar Yasası ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt kanunları proletaryanın yükselen mücadelesinin ürünüydü.

1963 yılı sonunda başlayan ve zaman zaman polisle çatışmaların yaşandığı Kavel direnişi ile proletaryanın yükselen mücadelesi yeni bir aşamayı zorlamış, hareketin siyasallaşma eğilimi giderek daha fazla belirginleşmeye başlamıştı. Proletaryanın mücadelesinin yükselişi ve gelişen siyasallaşma eğilimi, o güne dek proletaryayı kontrol altında tutma ve sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde örgütleme görevleriyle 1952’de kurulmuş ve hareket etmiş olan Türk-İş çerçevesini de zorlamaya başlamıştı.

1960’ların ilk yarısında proletaryanın örgütlenme, direniş ve siyasallaşma eğilimlerinin en görünür olduğu eylemlerden birisi 1965 yılında Zonguldak maden işçilerinin direnişiydi. Bu direniş sürecinde işçiler devlet güçleriyle ciddi çatışmalara girdi, Satılmış Tepe ve Mehmet Çavdar adlı iki işçi bu çatışmalarda devlet güçleri tarafından katledildi.

1960’ların ikinci yarısında proletaryanın yükselen mücadelesi, çeşitli işkollarında art arda patlayan grev ve direnişler karşısında Türk-İş’in sergilediği sınıf işbirlikçisi tutum yeni bir mücadele aracının yaratılmasının zeminini hazırladı. 13 Şubat 1967’de Türk-İş’ten ayrılan Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş, Bağımsız Gıda-İş ve Türk Maden-İş sendikaları DİSK’i (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurdular.

DİSK proletaryanın yükselen mücadelesinin ürünüydü ve mücadelenin yeni boyutlar kazanmasına önemli katkılar sunuyordu. Proletarya DİSK aracılığıyla yeni örgütlenme ve eylem biçimlerini hızla hayata geçiriyordu. 1968 yılında 4 Temmuz’da Derby fabrikası işçiler tarafından işgal edildi ve ardından 9 Eylül’de Kavel, 7 Ekim’de Roche İlaç Fabrikası işgalleri gerçekleşti. İşgal dalgası 11 Ocak 1969’da Singer, 20 Nisan’da Krom Magnezit, 13 Haziran’da Çorum Alpagut işletmeleri, 1 Ağustos’ta Türk Demir Döküm’le devam etti.

Proletarya kendi sınıf çıkarları temelinde harekete geçmiş, biriken deneyim ve artan enerjisiyle siyasallaşma seviyesini yükseltmiş, devlet aygıtıyla çatışmayı içeren yönelimleri kapsayan bir çizgiye ilerlemişti. Bu ilerleme doruk noktasına 15-16 Haziran günlerinde ulaştı. 1970 ilkyazı proletaryanın şenliğine dönüştü. Burjuva basının 16 Haziran tarihli haberlerine başvurarak yaşananları daha iyi görebiliriz.

“İstanbul’un bütün cadde ve sokakları, galeyana gelen 10 binlerce işçi tarafından işgal edildi, köşe başları tutuldu… Bugün işçiler öfkeli ve kararlıydılar… Sayıları 100 bini bulmuş, karşılarına çıkan bütün engelleri kibrit çöpünden korkuluklar örneği dağıtıyorlardı. Yürüdükçe, cadde ve sokaklardan sel gibi aktıkça sayıları artıyor, bir çığ gibi büyüyorlardı. İstanbul’u baştan başa işçi çığlıkları kaplamış havada sıkılan yumruklar gölgelemişti…”

17 Haziran’da manşetlerde şunlar vardı:

“Sendikalar kanunu’nda yapılan değişiklikleri protesto eden Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK’e) bağlı işçi örgütlerinin dün başlattıkları direniş, bugün kanlı olaylar ile devam etmiştir. İstanbul’da, Bakırköy, Levent ile şehrin Anadolu yakasında olmak üzere üç ana merkezde toplanarak harekete geçen işçiler, yer yer askeri birlikler ve polis kuvvetleriyle çatışmışlar ve kurulan bütün barikatları yarmışlardır.”

“Mecidiyeköy’deki çatışmada karşılıklı ateş açılması sonucu 100’e yakın işçi ve polis yaralanmıştır… Çok koldan gelişen olaylar üzerine, Galata ve Atatürk köprüleri açılarak geçiş yasaklanmış, iki yaka arasındaki bütün vapur seferleri iptal edilmiştir.”

“İstinye ve Şişli çevrelerindeki fabrikalarda çalışan binlerce işçi, ‘Kahrolsun Amerika’, ‘Demirel İstifa’, ‘Bağımsız Türkiye’, ‘İşçiler El Ele Patronlar Devrile’ yazılı dövizlerle, Levent yönüne yürüyüşe geçmişler, Philips fabrikası önünde kendilerine engel olmak isteyen toplum polisi kuvvetleri ile çatışmışlardır.”

“Anadolu yakasında Ankara asfaltı üzerindeki fabrikalarda çalışan işçilerin sabah başlattıkları yürüyüş, kanlı olaylarla gelişmiş, AP Kadıköy İlçe Merkezi binası tamamen tahrip edilerek, Kaymakamlık ve Emniyet Amirliği işçiler tarafından işgal edilmiştir. Bu arada Kadıköy İş Bankası önünde ve Kızıltoprak Dereyolu bölgesinde askeri birlikler ile çatışan işçilerden çok sayıda yaralanan olmuştur.”

Burjuva basındaki haberlerden açık biçimde görüldüğü gibi, proletarya 15-16 Haziran 1970’te olanca azametiyle toplumsal ve siyasal hayatın tam kalbinde yer alacak bir gelişme düzeyine ulaştığını dosta da düşmana da net olarak göstermişti. 15-16 Haziran’da proletaryanın büyük devrimci enerjisi açığa çıkarken; Türkiye devriminin bir özgüllüğü de en canlı biçimiyle gözler önüne serilmişti.

1960’larda proletaryanın mücadelesi adım adım yükselirken, buna paralel olarak gençlik mücadelesi de yani “aydın eylemciliği” kategorisi de çok güçlü bir yükseliş yaşamıştı. Sendikalar Kanununda yapılmak istenen değişikliği engellemek için işçileri sokağa çağıran sendikacılar 15 Haziran’da geri adım atıp proletaryayı sükunete davet ederken, 16 Haziran’da devreye giren “proletarya aydınları” sınıfın devrimci dinamiğinin nasıl harekete geçirileceğini somut olarak göstermişti. DİSK yöneticileri 15 Haziran akşamı radyodan yaptıkları açıklamalarla işçileri eylemi bırakmaya, “şanlı Türk ordusuna karşı gelmemeye” çağırmıştı. Proletarya sendikacıların çağrılarına değil, “proletarya aydınlarının” mücadele çağrılarına karşılık verdi.

Proletarya, proletarya aydınlarıyla buluştuğunda ortaya nasıl bir devrimci enerjinin ortaya çıktığını görmek için İstanbul ve Ankara sıkıyönetim komutanlıklarının iddianamelerine bakılabilir:

“DEV-GENÇ’e ait 250 militanın 16 Haziran 1970 günü İstanbul’da yapılan işçi yürüyüşlerinde gruplar teşkil ederek işçilerin fabrikadan çıkmaları, kanunsuz yürüyüşlerine devamı esnasında işçiler arasına katılarak bildiri dağıtma, söz söyleyerek, seslenerek işçileri kanunsuz yürüyüşe iştirak ettirdikleri, tahrik ettikleri ve bu kanunsuz yürüyüşleri sevk ve idare ettikleri anlaşılmıştır.”

1960’lardan 15-16 Haziran şenliğine giden yol sınıfların kendini mücadele süreçleri içinde inşa etmesi gerçeğinin en güçlü belirimlerinden biriydi. Toplumsal üretim süreçlerindeki yapısal konumlarından köklenen sınıflar, sınıf mücadelesi süreçlerinde yaşadıkları deneyimler, geliştirdikleri düşünceler ve kurdukları örgütlerle kendini inşa ediyordu. 15-16 Haziran proletaryanın bir sınıf olarak kendini inşa etme sürecinin en belirleyici momentlerinden biriydi. 15-16 Haziran kendi kanallarında akmakta olan proleter hareketle aydın eylemciliğini buluşturmuş, bu buluşma proletarya ile devrimci hareketin kaynaşmasının da yolunu açmıştı.

15-16 Haziran’ın tarihsel önemi, kaynaştırma bağlamında yüklendiği bu işlevde gizliydi. Proletaryanın 16 Haziran’da kendini tüm azametiyle ortaya koyan devrimci enerjisi, 71 Devrimci hareketlerinin cüretine, kararlılığına çok önemli dayanak noktaları sağlamıştı. 15-16 Haziran o güne dek devrimci hareket içinde sert tartışmalara ve ciddi bulanıklıklara yol açan devrimin sınıf öncülüğü meselesini pratikte çözüme kavuşturmuştu.

Sermaye proletaryanın devrimci enerjisi karşısında sendikalar yasası girişiminde geri adım atmak zorunda kaldı. 12 Mart faşist darbesinin yeterince hazırlık olmamasına rağmen devreye sokulmasında proletaryanın 15-16 Haziran’da sermayenin yüreğine saldığı proleter devrim korkusunun payı büyüktü.

Günümüzde proletarya 1970’in çok çok ilerisinde bir nicel büyüklüğe sahip ancak siyasal ve toplumsal hayata etkisi o günlere göre gerilemiş durumda. Bu nesnel gerçeği sömürerek sınıfın tarihsel misyonunun sona erdiğini iddia edenlerle, bu misyonu sözde kabul etse dahi pratik yönelişleriyle kabullerini boşa düşüren sosyalistler günümüzde devrimci hareket içinde geniş kümeleri oluşturuyor.

Siyasal mücadelelerin değişen koşulları, yaşanan yenilgiler gibi faktörler proletaryanın sınıf mücadelesi içindeki konumlanışı üzerinde doğrudan etkiler yaratır. Proletarya devrimci dönüşümün merkezinde yer alma konumunu, tarihsel misyonunu toplumsal üretim sürecindeki yapısal konumundan alır. Siyasal ve toplumsal süreçlerdeki gerilemeleri, siyasal kapasitesinin görece etkisiz olduğu dönemler bu temel nedenle onun tarihsel misyonuyla doğrudan ilişkili değildir.

Proletaryaya dünya çapında dayatılan yeni kölelik biçimleri, proletaryanın devrimci enerjisini dünyanın her yerinde daha güçlü bir biçimde biriktiriyor. Dayatılan yeni kölelik biçimleri nedeniyle yeni 15-16 Haziranların koşulları hem ülkemizde hem dünyanın pek çok ülkesinde hazırlanıyor. Ülkemizde proletaryanın son yıllarda artma eğilimi gösteren lokal direniş ve örgütlenme hamleleri yeni bir proleter dalganın gelmekte olduğunun öncü işaretleridir.

21. yüzyıl proletaryanın merkezinde yer aldığı yeni büyük devrimlerin çağı olacak. Proletarya devrimci enerjisini tazeleyip alanları dolduracak ama Lenin’den beri bilinir ki, büyük tarihsel kopuşlardan çıkagelen devrimler aynı zamanda yapılırlar da. Yine Lenin’den beri, yapıcının proletaryanın devrimci enerjisiyle buluşan devrimci önderlik olduğu netleşmiştir. Yeni 15-16 Haziranların temel koşulu, proletaryanın devrimci enerjisiyle buluşan devrimci önderliktir. 15-16 Haziran’ı anımsamak bu önderliği inşa etme iradesiyle birleşmiyorsa boş laftır. 15-16 Haziran’ı bu misyonla karşılayanlar vardır ve onlar geleceği kuracak olanlardır.

Yaşasın 15-16 Haziran!

Yaşasın Devrim ve Sosyalizm

.

0 %